|
açıktır. Yine de, teorinin bugünden yarına
billurlaşabileceğini söyleyemeyiz. Toplumsalmücadelenin seyri de önemli
olacaktır. Marksizm saf bir bilimden değil, hayatın içinden kaynaklanan
sorulardan yola çıkar. Ama devrimci bir teori olmadan devrimci bir pratik
de olamaz. Marks'ın iki tezi hep çelişkili bulunmuştur. Birincisine göre
toplumu oluşturan insan bilinci değildir. Bilinç, maddi koşulların
üzerinde oluşur. İkincisine göre ise tarihin motoru sınıf mücadelesidir ve
dünyayı dönüştürmek gerekir. Bu iki tezin diyalektik birliğini ortaya
koyup birbirleriyle çelişmediğini göstermeliyiz. Maddi koşulları
dönüştürücü olan eylem (praxis), bunu yaratacak olan ise elbette insan
bilincidir.
- · 1920-50 döneminin kapitalizme yetişme motifiyle
ilerlediği belirtiliyor, emekçilerin iktidarda olmadığı söyleniyor.
Acaba, bizim savunduğumuz tarzda bir toplum olsaydı (bu koşullarda) yine
de yıkılmayacak mıydı? Marks'ın, sosyalizmin ancak gelişmiş kapitalist
ülkelerde ortaya çıkacağına dair öngörüsü vardı. Bunu nasıl algılıyoruz?
- SSCBde proletarya diktatörlüğünün olmadığını,
revizyonist diktatörlüğün olduğunu söylüyorduk. Acaba Leninin anlayışı
mı sorunlu? Revizyonist diktatörlük altında kitleler ve çeşitli gruplar
tepkilerini iletme kanalları bulamıyorlardı. Bu anlayışın eleştirilmesi
lazım.
- Sosyalizmin tarihsel olarak ortaya çıkmış temel
sorunları nelerdir?
- Gözleme dayalı olarak bakarsak, kitlelerin
sosyalizme mesafeli dururken öne sürdükleri gerekçeler nelerdir?
İdeolojik sorunun kitleler açısından önemli noktaları nelerdir? Ekonomik
mi? Demokrasi, meselesi mi?
- İşçilere sosyalizmi anlatıyoruz ama yanıt
gelmiyor; bunun birkaç nedeni var: a) İdeolojik yenilgi(güvensizlik), b)
Geleneksel solun tavrı, söylemde ve mücadelede değişimin olmayışı, c)
Patronlar sömürüyor ve bu biliniyor ama açıklanamıyor, kavratılamıyor;
çekim merkezi yok. İşçi ancak çıkarı zedelenince işin içine giriyor,
aksi takdirde sömürenden yana tavır bile alabiliyor.
- Sadece ekonomik yön değil düşünsel yön de
önemlidir. Fransız devrimi aynı zamanda aydınlanma çağı ile beraber
düşünülebilir. Salt ekonomi bizi bir yere götürmez. Sosyalizm düşüncesi
salt ekonomik yapıdan değil "toplu üretim yapmaktan gelen bilincin,
patron olmadan toplu üretim yapma bilincine" dönüşmesinden kaynaklanır.
Ekonomik gelişmeyle kültürel gelişme atbaşı gider.
- Proletarya diktatörlüğü salt diktatörlük yönüyle
savunuluyor. Bizler bir tür demokrasi özeleştirisi vermeliyiz.
Sosyalistler iktidarda olsalar bile sürekli eleştirilmeli, özellikle
kitlelerin eleştirisi özgürce olabilmeli.
- Reel sosyalizmin çökmesinde etkin olan kapitalizm
midir, yoksa kitlelerin tepkisi mi çökertmiştir?
- Çalışanların bakışı: 1) Sosyalizm diktatörlük
olarak algılanıyor (seyahat özgürlüğü, ciklet-kola olmayışı, zorunlu
çalışma v.b); burada daha özgürmüşüz gibi düşünülüyor. 2) Devletin
şiddeti korkutuyor ve daha iyi yaşam mücadelesine girilmiyor. Sosyalizm,
yaşanılabilir özgür bir toplum olarak algılanırsa, çalışanlar buna sahip
çıkar ama varolan pratikle bunu başarmak çok zor.
- SSCB'de kitleler nasıl oluyor da sosyalizme sahip
çıkmıyorlar?
- Bu sistemi kapitalizmin yıktığını söylemek çok
zor! Moskovadaki işçilerin yaygın söylemi şudur: "Sistem bize ücret
veriyormuş gibi yapıyor, biz de çalışıyormuş gibi yapıyoruz". Bu bile
sistemin içerden çürüdüğünü açıkça gösteriyor.
- Kitlelerin sosyalizme uzak durmasında eskiden
beri varolan 'komünist' imajı ve reel sosyalizmin çöküşü etkili.
Ütopyamızı anlatınca beğeniyorlar ama adını sosyalizm olarak belirtince
işler değişiyor. Burjuva ideolojisi önce bilince hükmediyor. İnsanları
yaşam içinde etkilemek gerekiyor, yaşama tarzı önemli.
- Sovyet modelinde, 1950'lerden sonra reform
arayışlarından söz edildi. Bilindiği gibi kapitalizm bunalıma girdiğinde
çıkış için reformlara başvurur, reform politikalarıyla yaşar. Sovyet
toplumu reform yapma gereğini niçin göremedi veya yapamadı? Yine de
bütün iktidar sovyetlere diye bağıran madenciler var.
- Emekçiler aslında kapitalizmi pek bilmiyorlar,
sosyalizm ise ekstra bir yük. Sömürüldüğünü görüyor ama onu düzenin
sömürdüğünü göremiyor. Ona göre 'şef, 'patron' sömürüyor, mücadelesini
de 'şefe', 'patrona karşı sürdürüyor. Sovyetlerde yeşil ayakkabıyı
planlayanlar onu giymek zorunda kalmıyorlardı, onlar farklıydı.
Başkaları adına karar veriyorlardı. Aynı şekilde kültürel bir çöküş de
yaşandı. Sosyalist kültürün eksikliği önemli. Toplumda çalma-çırpma
gayet meşru kabul ediliyor, bu ideoloji yaygın. Bunu düzeltmek için
bizim kartvizitimiz de epey kötü.
- Toplumsal hareketler doğdukları koşullara göre
biçimleniyorlar. İnsanlar çözebilecekleri sorunları önlerine koyarlar.
Ekim devrimi öncesi kitleler ekmek-barış, özgürlük diye haykırıyordu. Bu
haykırış daha sonra 'bütün iktidar Sovyetlere' haykırışına dönüştü.
Çünkü ekmeğe, barışa ve özgürlüğe ancak bu yoldan ulaşabileceklerini
biliyorlardı. Kuruluş sürecinde sanayileşmeden başka bir seçenek yoktu.
Bütün toplum temel ihtiyaçlara ulaşmak için ayağa kalktı, herşey bunun
üzerinde yürüdü ve üreten-yöneten sorunu gözardı edildi. En temel
ihtiyaçlar giderildikten sonra bu sorun önemini göstermeye ve sistemi
yozlaştırmaya başladı. Sosyalizmin gerilemesi de bununla ilgili.
Tarihsel koşullar değişti ama sistem kendini ilerletemedi. Reel
sosyalizme temel eleştirimiz, 'kitlelerin yaratıcılığını ve enerjisini
dizginleyen yabancılaşma noktasında olacak denildi. Kapitalizme
eleştirimiz de bu noktadan olacaktır. Kapitalizmin yarattığı bu
yabancılaşma daha da artarsa modern bir barbarlık-yokoluş olabilir.
Ütopyalar bile değişti, sığlaştı ve kabalaştı. Eşitlik özgürlük ve
kardeşlik talebi Fransız devriminden bu yana bir özlem olarak
dalgalanıyor. İnsanlık bu sorunu Fransız devrimiyle çözemediği gibi,
Ekim devrimiyle de çözemedi. İnsanlık bu sorunu bir kez daha önünde
buluyor. Çözülmediği bu noktada gidiş iyi değildir.
- Sosyalist toplumda milliyet sorunu neden
halledilemedi? Bu soru kafamı kurcalıyor. Bu konu üzerinde de
durmalıyız.
- Üretim ve tüketim arasındaki dengesizlik
kopukluk, üretime yabancılaşma en belirgin sorunlardan biri. Aynca
kültür meselesi de var. Paris Komünü'nün 72 günde yarattığı kültür
SSCB'de bunca yılda yaratılabildi mi?
- Her şey standart ve seçeneksiz. Toplu
çamaşırhaneler, aşevleri. Ne çıkıyorsa onu yiyeceksin. Ciklet sorunu
keza; daha iyisini üretebilmek için rekabet mi gerekiyor? Bir film
makinesi aldık (Sovyet malı) korkunç ağır ve hantal, bunun nedeni ne?
- Kâra yönelik olmayınca üretim üst boyuta
sıçrayamaz mı? Teknoloji gelişemez mi?
- Marksist teori hayata mı geçirilemedi?
Sosyalizmin nasıl kurulacağına dair böyle bir teori var mıydı? Köklü bir
kapitalizm eleştirisi vardı, ama bir sosyalizm projesi pek belirgin
değildir. Bilimsel bir sosyalizm projesi yok. Şöyle söylemek belki daha
doğru, bu noktada marksizm yeniden üretilemedi. Stalin, sosyalizmin
iktisadi yazılarında, kendi iç yasaları olan bir sosyalizm tasarladı.
Bilimsel bir sosyalizm projesi oluşturamaz mıyız? Sosyalist teşvik nasıl
ortaya çıkar? 1917'nin geri koşullarında devrim yapmasalar mıydı?
Yaşananlardan bilimsel bir sosyalizm projesi çıkarılabilir. Bu proje
bize günlük mücadelemizde yöntem sunar. Mahalle komiteleri kurduk,
başarılı da oldu ama bir süre sonra tükendi. Marksizmin (Kemalizm gibi)
resmi bir ideoloji haline gelmesi nasıl önlenebilir?
- Kafalarda bürokrasinin olmayacağı, ortak iradi
bir süreç olarak sosyalizm düşüncesi vardı. Sovyet ekolünde bunları
göremiyoruz. Merkezi ekonomik politikalar herşeyin üstündedir.
Üretenler, ürettikleri hakkında söz sahibi olamıyorlar, devlet
politikasında söz sahibi olamıyorlar. Proletarya diktatörlüğü
kavramında, diktatörlük sözcüğüne karşıyım. Proletarya yenmiş olduğu
sınıfa karşı bile eğitici olabilmelidir. 70 yıllık iktidar boyunca
Sovyet toplumu dış dünyayı tanımamıştır, dayatmacı politikalara mahkum
olmuştur.
- Genel olarak, SBKP'nin, üretenleri yönetime
katmadığından söz ediyoruz ve temel eleştiriyi de buradan getiriyoruz.
Acaba, SBKP mi kitleleri yönetime katmamıştır? Yönetime katılmak isteyen
bir kitle var mıydı? Kendi deneyimlerimizden bakabiliriz, işyeri
komiteleri ve konseyleri kurma çalışmasına enerji harcıyoruz, sendika
yönetimine gelen arkadaşlarımız bu çaba içine giriyorlar, hesap vermek
istiyorlar, bunu zorluyorlar ama problemli dönem kapandığında işçiler
konuya duyarsız davranıyorlar, yönetim işini öncü işçilere ve
sendikacılara terkediyorlar. Bunu hepimiz gözlemiyor muyuz? O halde
soruyu nasıl biraz daha doğru sorabiliriz? Sovyet deneyini incelerken de
bu noktayı gözden kaçırıp, herşeyi 'parti' nin konumundan ele alırsak
başarılı çözümleme yapabilir miyiz? Asıl bakışı 'herkesin yönetime
katılmasını doğal bir olgu haline getirecek toplumsal ilişkilere'
yöneltmek gerekmez mi?
- Sosyalizmin sorunlarını tartışırken şunu
bilmeliyiz, sosyalizmin eleştirisi Leninizmin eleştirisinden (terkinden
değil) geçer. Önderlik ile kitle insiyatifi arasındaki uyum nasıl
sağlanacaktır? Onların, bugün açıkça görülen bazı sorunları görmesi
olanaksızdı, ama biz aynı hataları yapamayız. Kitle insiyatifi adına
önderlik fikrini reddetmek de yanlıştır. Eleştirimizi yaparken üç
noktadan yapmalıyız: 1)Parti-örgüt-öncü-kitle-devlet 2) Ekonomik
işleyişin inşası ve üretim ilişkileri 3) Doğal sürecin etkileri (dış
koşullar- emperyalizm, geri toplum, işçi sınıfının yapısı v.b)
- Sosyalizmin cazibesi elbette en çok dünyada
yaşananlar dolayısıyla kayboldu. Bu prestijin yeniden kazanılabilmesi
için, herkesin çıplak gözle gördüğü şeylerin (fahişeler, baskı, tek tip
düşünce, kuyruklar, hantal ürünler, zevksiz ürünler v.b) açıklanabilmesi
gerekir. Bunun için yaşanmış (reel) sosyalizmin eleştirisini yapmak ve
bugünkü sosyalizmi yeniden üretmek gerekir. Bugün işçiler sadece
ekonomik talepleri için yanımıza geliyorlar ve bu talepleri elde edince
uzaklaşıyorlar. Ancak kendi sosyalizmimizi oluşturarak bu noktadan
kurtulabiliriz. En önemli neden olarak 'sosyalist toplumsal ilişkilerin
yaratılamaması' gösterildi. Bunun nedeni olarak da kuruluş koşulları
gösterildi. Sanayileşme hedefi içinde bazı önemli noktaların
(üretenlerin yöneten olması v.b) arka plana atıldığı, sosyalist
ilişkilerin arka plana atıldığı söylendi. Gelişmiş ülkelerde devrim olsa
sanayileşmeden kaynaklı problemler olmayacak ama, bu ülkelerde de
insanlar yönetmeyi bilmiyor. Aynı sorun yine ortaya çıkmaz mı?
- Üretenlerin, ürettikleri değerler üzerinde söz ve
karar sahibi olamayışları... Bunların böyle bir dertleri yok muydu?
Devrim oldu herşey bitti mi diyorlardı? Sosyalizm dip noktasında.
Yıkılmadı ama bu tür düşüncelere yamt verebilmek için inanılır
düşünceleri ispatlamamız da yetmez. Ekonomik talepler öndeyse işçiler
daha fazla uğraşıyorlar. Burada bizim görevimiz ne? Mücadele içinde
sosyalizm anlayışımızı sergileyecek bir tavır geliştirmemiz gerekir ve
bunu yaşama tarzı haline getirmek gerekir.
- Üretim ve tüketim araçlarına nazaran savaş
araçlarının aşırı gelişmiş olması ciddi bir soru. Uzay araştırmalarının
düzeyi bir yanda iken, tüketim sorunu görülmüyor muydu, tartışılmıyor
muydu?
- Sosyalizmin inanılır bir dava olamayışının
nedenleri daha çok dünyadaki değişimlerle birlikte, kapitalizmin
kendisini yenilemesiyle (teknoloji bağlantılı) açıklanabilir.
Kapitalizmin yöntemleri yakalanamadığı sürece, bu imajın
yıkılabileceğini sanmıyorum, insanların başı dönüyor. Bizim inandırıcı
olamayışımız ise geçmişten getirdiğimiz imaj ile ilgilidir. İnsanların
yaşamlarına ulaşırken kapitalizmin araçlarını kullanmalıyız. Ayrıca,
kendi ülkemizin tahlilini henüz yapmadık. Ülkemizde Kemalizm, İslam,
burjuvazi, işçi sınıfının sosyal yapısı tahlil edilmeli.
- Kapitalizm süreci istediği gibi yönlendirebiliyor
ama karamsar değilim. Sosyalizm krizde de kapitalizmin durumu çok mu
iyi? Sosyalizmin geleceğine umutla bakıyorum.
- Sosyalizmin prestij kaybının en önemli nedeni
burjuvazinin ideolojik aygıtları (MEDYA) ve soğuk savaş yöntemleridir.
Eskiden filmler yaparlardı, çöküşten sonra filmler kullanmıyorlar ama
sosyalizmin canice bir sistem olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar (toplu
mezarlar, kaçarken ölenler v.b). Toplumcu ütopikler üç temele
dayandılar; ÖZGÜRLÜK, EŞİTLİK ve TOPLUMSAL MÜLKİYET. Sovyetlerde bunlar
ne kadar geçerliydi? Devlet mülkiyeti toplumsal mülkiyet anlamına gelir
mi?
- Sanayi atılımı sırasında ve sonrasında ortaya
çıkan olumsuzluklar (çivi örneği, plan hedefıni tutturma mantığı,
toplumu kandırma mantığı v.b) ihanet değil mi? Devrim yapan bir halk,
ülkesine böyle bir ihanette bulunabilir mi? İnsanların bilincinin
üretilememesi ile açıklamak yetmiyor. İnsanlar mı topluma ihanet etti,
sistem mi ihanet etti, her ikisi mi, NE?
- Hatanın başlangıcını partide mi arayacağız,
arayabilir miyiz? Yoksa sorun marksizmin kendisinde mi?
- Sovyetler nasıl oldu da yetkileri partiye
devretti?
- Sosyalizmin itici gelmesinin nedeni sovyetlerin
dağılması ile açığa çıkan olgulardır. İnsanlar 'bacımın fahişe olmasını
istemiyorum' diyor. Artık proletaryanın da kaybedecekleri şeyler var.
Reel sosyalizmde kapalı bir toplum yaratıldı, Arnavutluk halkı muzu
Enver Hoca öldükten sonra tanıdı, insanlar sosyalizmin böyle öngördüğünü
düşünüyor. Sovyet toplumunda ise insanlar herşeyi garanti altında
görüyorlardı, yaşam garanti edilmiş, kimsenin çaba sarfetmesi
gerekmiyor.
- Devrim A.B.D'de olsaydı dünyanın durumu değişir
miydi? Sovyetlerde kapitalist sistem egemen olsaydı, bu noktada mı
olurdu? Daha ileri mi, daha geri mi olurdu?
|