|
|
Yurtdışından...
Erol...
(...) |
![]() |
eğer varsa gruplardan) bağımsız olarak kendi aramızda
tartışmamız, düşünce belirlememiz gerektiğini savunanlardan biri oldum.
Ama, gerek sorunların çözümünü, gerekse sürecin siyasal içeriğine ilişkin
belirlemeleri başkalarından bekleme Devrimci İşçi'de var olan tıkanmayı
aşmak için dışarıdan medet umma anlayışı, bu önemli fırsatın
değerlendirilememesini beraberinde getirdi.
Türkiye'de ve yurtdışında bu sürece (geçen on yılı
aşkın süreçte ne yapmış olursa olsun, bugün ne yapıyor olursa olsun) tüm
Devrimci Yolcuların katılımını savunan birçok arkadaş, aynı yaklaşımı, on
yıldır birlikte çalıştıkları, eksiklik ve zaafların yanısıra birçok olumlu
işi birlikte yaptıkları Devrimci İşçi içerisindeki arkadaşlara aynı
şekilde yaklaşmayı, süreci birlikte yaşayarak sorunları aşmayı kabul
etmemektedirler. Bu anlayış da, ister istemez 'insan bitirme', 'kariyer
hırsı' gibi, devrimcilerin reddetmesi gereken eğilimlerin varlığını
çağrıştırmaktadır.
Hasan...
(...) Bugüne kadar gerek kendi sorunlarını aşamadığı için gerekse yaşadığı toplumun sorunlarını anlayamadığı için, kısaca nedeni ne olursa olsun, bugüne kadar kavgaya katkısının oranı ne olursa olsun, bugün ortak bir iradenin yaratılmasına, geliştirilmesine katılmak isteyen her namuslu, iyi insana kendini bugünün gereklerine göre konumlandırmak düşüyor. · Bazılarımızın üstündeki ölü toprağı silkilip atılmalıdır. · Bazılarımız gevezeliğini bazılarımız suskunluğunu bırakmalı, sözü ile pratiği arasında direkt ilişkiyi artık kurmalıdır. · Söz hakkını ortak iradenin dışında hiç bir şeye vermemek, söz hakkını başkalarına devretmemek için yakalanan bu fırsat iyi değerlendirilmelidir. · Önce kendimizden başlamak kaydıyla kavgamızın önündeki somut-soyut bütün engelleri aşmak için ayağa kalkılmalıdır. D.İ.'li arkadaş, dürüst insan, iyi insan yıllardır taşıdığın yükleri bugün atabilmenin yolu ayağa kalkmandan geçiyor. Bunu seçtiğin üç-beş temsilciyle başaramayacağını artık görmüş, anlamış durumdasın. Ne istediğini bilen sen, söyleyen sen, uygulayan sen, evet bizzat sen olmalısın. Kararını zaman kaybetmeden vermeli ve şimdi müdahale etmelisin. İleride bugün olduğu gibi yakınmamak için, ben de karşıyım, ben de onaylamıyorum demekten başka çaren olması için müdahale etmelisin. Kısaca geleceğini ellerine almak, geleceğinde boynu bükük olmamak kararıyla karşı karşıyasın bugün. Bütün iyi insanlar, sözü-yaşamı uyumlu insanlar, sadece inandıkları için bu kavgada yer alan insanlar, daha güçlü bir D.İ. yüklerinden arınmış bir D.İ. ile başarılabilinir ancak. (...)
İ. Sevimli
Dünyada geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşanan
gelişmelerin sosyalizm mücadelesi, emek güçleri ve devrimciler açısından
ciddi ideolojik-teorik-politik sorunlar yarattığı bilinmektedir. Bu
sorunlardan herkes gibi Avrupadaki Türkiye ve Türkiye Kürdistanı kökenli
solun da etkilendiği, yine bilinen bir durumdur. Bugün herkes rahatlıkla görebilmektedir ki,
Avrupa'daki T. kökenli sol ve sosyalist güçler, ne "Türkiye için"
birşeyler yapabilmektedirler, ne Avrupadaki toplumsal, siyasal
mücadelelerde yeralabilmektedirler ve ne de Türkiye'li azınlığın eşit
haklar mücadelesine -bırakalım öncülük etmeyi- herhangi bir katkıda
bulunabilmektedirler. Birçok sol grubun böyle bir sorunun varlığından habersiz olduğu, ya da farkına varsa bile kabullenmekte güçlük çektiği, bazılarının ise örgütsel yapının varlığıyla siyasal-sosyal varoluşu bir ve aynı şey olarak gördüğü için kendisini bunalımın, mevcut ideolojik-politik sorunların dışında tuttuğu görülmektedir. Bu durum solun yüzyüze bulunduğu ciddi ideolojik-politik-teorik sorunların hemen ortadan kaldırılamayacağı anlamına gelmektedir. Böyle olmakla birlikte, mevcut sorunların üstüne gitmenin ve solu kendini doğru temelde tanımlamaya zorlamanın şartları vardır. Yeni bir saflaşma zemini yaratılabilirse ve uygun araçlarla müdahale edilebilirse, sol ve onun etrafındaki insan malzemesi yeni bir siyasal ve sosyal varoluşa yönlendirilebilir. Şüphesiz bu hemen başarılabilecek bir iş olmayıp süreç içerisinde ve zamanla ulaşılabilecek bir sonuçtur. Sürecin kendiliğinden gelişmeyeceği açık bir şeydir. Belli müdahaleler olmadan herhangi bir değişmenin ortaya çıkmayacağı bir dönemden geçilmektedir. Bu müdahaleyi ise, halen felçli bir görüntü sergileyen solun sağlam ve ileriye açık unsurları ve güçleri yapabilir. Bu güçlerden birisi Devrimci İşçi dir. (...) Devrimci İşçi, Avıupadaki Türkiye kökenli gruplardan farklı olarak, kendisini 80 öncesinde varolan Devrimci Yol örgütünün bölge örgütlenmesi şeklinde değil, Avrupada yaşayan Devrimci Yolcuların Türkiye'deki mücadele ile dayanışmaları ve bulundukları ülkelerdeki mücadelelerde yer almaları temelinde tanımlanmıştır. Ve bunu "ikili görevler" formülasyonu ile ifade etmiştir. Ne var ki, D.İ. çok çeşitli sebeplerle, hem bu formülasyonda içerilen anlamlara uygun bir anlayış, program ve sistematik oluşturamamış, hem de Türkiye görevlerini öteki soldan farklı bir tarzda yerine getirememiştir. (...)
Ahmet...
Dünyada ve daha özelde Avrupa ve Türkiye'de yaşanan hızlı değişimler ve sosyalizm mücadelesinin yaşadığı sorunlar, D.İ.'nin kendisini en azından bir kez daha radikal olarak gözden geçirmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. Sosyalizm mücadelesinin yaşadığı sorunlardan doğal olarak etkilenen D.İ. buna ek olarak oluşumundan bugüne kadar süre gelen bir dizi başka sorunlarla da uğraşırken önemlice organlarını işlevsizleştirerek bitirmiştir. (...) Bizce yeni dönemin adımları D.İ.'deki olumluluklar
üzerinden atılmalıdır. Nedir D.İ.'deki olumluluklar? Birincisi uzun bir
dönem tartışma ve önermeleri kapsayan "arşivimiz"deki D.İ. dergileri.
İkincisi ise D.İ.'nin şu an çıkmadığı bu süre içinde D.İ. dergisi ile
dünyayı anlamak ve yorumlamak arasındaki mesafeyi açmıştır. Bu birimler tartışma ve örgütlenmelerini
birleştirebilir ve bunu demokratik kurumlaşmalarını (bu noktada 3 veya 5
D.İ.'nin bir "delegesi"nin olması önerisi üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor)
yaratabilirse D.İ. ve Avrupadaki mücadele açısından
etkileyici-sürükleyici bir özellik kazanabilir. "Merkezi" eski konumuyla
tartışmayan, iş üretmeyen D.İ. iş yapan birimlerini tabandan harekete
geçirerek yeni bir süreç başlatabilir. Bu sürecin köşe taşlarını tüm
kitleyle tartışma anlamında genel kitle toplantısının bir anlamı olabilir.
Yoksa kişilerin "olumsuzluklarının" konuşulduğu ve bu havada "yetkili'
organların seçildiği genel kitle toplantısının hiç bir yararı olmaz.
M. Biter
(...) Dünya ve Türkiye solunun yaşamakta olduğu sorunlar, her politik kesim tarafından tartışılmakta ve çıkış yolları aranmaktadır. Sosyalizm adına yaşanan deneylerin ve toplumsal modelin iflas etmesi, sosyalizm düşüncesinin prestij kaybına- bu uğurda mücadele veren devrimci güçler üzerinde ise moral bozukluğuna ve bilinç yitimine neden oldu. Burjuvazinin ideolojik hegemonyasının güçlenmesiyle sonuçlanan bu tarihsel momentte, yalnızca halk kitlelerinin değil, devrimcilerin de giderek bu ideolojik hegemonyadan etkilenmeleri sözkonusudur. Türkiye solunun, 12 Eylül süreciyle birlikte itildiği marjinallikten kurtulamaması, politik arenada bir varlık haline gelememesi ve bu durumdan bir çıkış yolunun uzunca yıllar geçmesine rağmen bulunamaması; giderek devrimci kadrolarda da umutsuzluğa ve devrimci çalışmalardan uzaklaşmalara neden olmaktadır. Sol hareketlerin derlenip toparlanamamasında, kitleselleşmek bir yana, varolanı dahi koruyamayarak bir erime sürecine girmesinde elbette ki sözkonusu nesnel faktörlerin büyük rolü bulunmaktadır. Ancak sözkonusu nesnel faktörler, soldaki genel tıkanmayı tek başına açıklamada yeterli değil. Sosyalizmin bir tarihsel döneminin kapanmakta olduğu gerçeğinin kavranamaması, yeni dönemin gerçekliğinin kavranarak buna uygun politik açılımların yapılamayışının da rolü bulunmaktadır. Eski alışkanlıklar/anlayışlar korunarak, yeni dönemin zemininde açılım sağlanamıyor, üretken bir tartışma zemini de yaratılamıyor. Varolan birikimlerin -ki bunlar, sona eren bir tarihsel sürecin birikimleridir- tüketilmesinden öteye gitmeyen tartışmalar bir kısır döngü oluşturuyor ve hiç bir zaman canlı ve ilgi uyandırıcı bir atmosfer yaratamıyor. Varolanla yetinmekle, varolanı yinelemekle süreçteki tıkanma aşılamıyor. Kendi geçmişini ve konumunu da kapsayan bir sorgulama ihtiyacı, bir yenilenme ihtiyacı kendini dayatıyor. Ancak, yenilenme ihtiyacı çerçevesinde ortaya konulan çabalar da umut verici bir konum kazanamıyor. Başlangıçta, büyük umutlar beslenerek başlatılan tartışmalar, bir süre sonra tavsamakta, ayağa kaldırılan heyecanlar tekrar umutsuz bekleyişlere dönüşmektedir. Bir umut ışığı ile başlayan süreçler, umutsuzluğu pekiştirerek sona ermektedir. Sosyalizmin bir tarihsel döneminin sona ermesi tespiti, Türkiye solunun da bir tarihsel döneminin sona ermesi anlamına geliyor. Bu aynı zamanda, DY geleneğinde anlam kazanan hareketimizin bir tarihsel döneminin kapanmasıyla da aynı anlama geliyor. Bu anlamda bir tarihsel dönemin sona ermesi, yalnızca bir bitişi değil, yeni bir başlangıcı da vurgular. Bu başlangıç, geçmiş sürecin ürünü olan hareketlerde, yeni dönemin özelliklerine uygun bir teorik-politik-örgütsel yenilenme ve değişmeyi zorunlu kılıyor. Bu nedenle, yaşanmakta olan dönemi, bir geçiş dönemi, geçmiş sürecin damgasını taşıyan bir duruş noktasından, yeni dönemin gerçekliğine uygun yeni bir duruş noktasına geçiş dönemi olarak adlandırılabilir. Bu geçiş sürecini, sağlıklı bir şekilde yaşamak, ancak sürecin genel karakterine uygun müdahale tarzının ve politikasının doğru belirlenmesiyle olanaklıdır. Yeni politik süreç, eskinin sağlıklı bir eleştirisi temelinde ilerleyebilir. Bu eleştiri, dünya sosyalistleri için, Ekim devrimiyle başlayan bir tarihsel sürecin çok yönlü muhasebesi anlamını taşıyor. Türkiye'li devrimciler ise, bu genel muhasebenin yanısıra, kendi özgül tarihlerinin de bir muhasebesini yaparak bunun yol göstericiliğinde geleceğe yönelmek durumundadırlar. Bu değerlendirmeden, kendimize ait çıkaracağımız sonuç nedir? Öncelikle sona erdiği vurgulanan bir tarihsel dönemin ürünü olan politik örgütsel yapılarla, hiç bir şey olmamış, hiç bir şey değişmemiş gibi devam edilemeyeceğini; sona eren bir tarihsel sürecin ürünü olan politikaların, ilişkilerin ve çalışma tarzının, yeni dönemin ihtiyaçlarına yanıt veremeyeceğini görmek gerekiyor. Kendi politik-örgütsel süreçlerimizde, yeni dönemin ihtiyaçları tarafından belirlenen bir değişim yaşamak kaçınılmazdır. Bu bağlamda, haldeki konumumuzun geçici olma karakterini bilerek, buna göre kendi tarzımızı belirlemek durumundayız. (...) |
|
Biradım Dergisi Web Grubu 2003-2004 email: web@devrimciyol.org